Üvey kız kardeşimi o kırmızı tangayla ilk gördüğüm zamanı hatırlıyorum. Bu saf bir baştan çıkarmaydı, içimde söndüremediğim bir yangını ateşleyen bir manzaraydı. O andan itibaren ona sahip olmam gerektiğini biliyordum.
Gecenin geç saatlerinde, herkes derin uykudayken ben gizlice onun odasına girerdim. Adrenalin patlaması, yakalanma korkusu, hepsi heyecanı arttırıyordu. Yavaş yavaş onu soyup mükemmel vücudunu ortaya çıkarırdım ve o anda kendimi kaybederdim.
Yüzümü bacaklarının arasına gömüyor, onun tatlılığını tadıyor, altımda kıvrandığını hissediyordum. İnlemeleri kulaklarıma müzik gibi geliyordu, beni arzudan çılgına çeviriyordu. Ve nihayet onun içine girdiğimde, hissettiğim duygu daha önce yaşadığım hiçbir şeye benzemiyordu. Saf mutluluktu, saf coşkuydu.
Ona doyamadım. Her gece onun üzerimdeki çekimine karşı koyamayarak odasına dönüyordum. Vücudunun her santimini keşfeder, ona bir tanrıçaymış gibi tapardım. Ve o da her isteğime şevkle boyun eğiyor, daha fazlası için yalvarıyordu.
Onu kızdırırdım, ona eziyet ederdim, sonunda onu serbest bırakmadan önce onu deliliğin eşiğine iterdim. Ve o zevkle adımı haykırırken, nihai bağımlılığımı bulduğumu biliyordum.
Yasak aşkımız, gizli buluşmalarımız aramızda yanan ateşi daha da körükledi. Tehlikenin kıyısında dans ederken onu asla bırakamayacağımı biliyordum. O, bedenim ve ruhumla benimdi ve onu yanımda tutmak için her şeyi yapardım.
Bu yüzden her gece dünya uyurken onun benim olduğunu iddia ederdim. Ve o çalınmış tutku anlarında daha önce hiç bilmediğim bir mutluluk buldum. Üvey kız kardeşim, sevgilim, her şeyim. Ve onun gitmesine asla izin vermeyecektim.